Beraat Kararının Derhal Verilebileceği Hallerde Düşme Kararı Verilemez

ÖZET:

Derhâl yâni yargılamanın geldiği aşama itibariyle, başka bir ifadeyle de, ilâve bir araştırma yapılmasına ya da delil toplanmasına gerek kalmadan beraat kararı verilebiliyorsa; artık koşulları olsa bile, "durma", "düşme" veya "ceza verilmesine yer olmadığı" kararı verilemez.


8. Ceza Dairesi 

2021/13923 E.
 2023/2964 K.


Sanık hakkında bozma üzerine kurulan hükmün; karar tarihi itibarıyla 6723 sayılı Kanun’un 33 üncü maddesiyle değişik 5320 sayılı Kanun’un 8 inci maddesi gereği yürürlükte bulunan 1412 sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu’nun (1412 sayılı Kanun) 305 inci maddesi gereği temyiz edilebilir olduğu, karar tarihinde yürürlükte bulunan 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 260 ıncı maddesinin birinci fıkrası gereği temyiz edenin hükmü temyize hak ve yetkisinin bulunduğu, 1412 sayılı Kanun’un 310 uncu maddesi gereği temyiz isteğinin süresinde olduğu, aynı Kanun’un 317 nci maddesi gereği temyiz isteğinin reddini gerektirir bir durumun bulunmadığı yapılan ön inceleme neticesinde tespit edilmekle gereği düşünüldü: 

I. HUKUKÎ SÜREÇ

1. a) Kartal Cumhuriyet Başsavcılığının 22.02.2012 tarihli ve 2011/24406 Soruşturma, 2012/3554 Esas sayılı iddianamesi ile sanık hakkında hizmet nedeniyle güveni kötüye kullanma suçundan 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun (5237 sayılı Kanun) 155 inci maddesinin ikinci fıkrası, 43 üncü maddesinin birinci fıkrası,

b) Kartal Cumhuriyet Başsavcılığının 12.03.2012 tarihli ve 2011/22453 Soruşturma, 2012/4811 Esas sayılı iddianamesi ile sanık hakkında güveni kötüye kullanma ve iftira suçlarından 5237 sayılı Kanun'un 156 inci maddesinin birinci fıkrası, 267 nci maddesinin birinci fıkrası uyarınca, davalar açılmıştır. 

2. İstanbul Anadolu 35. Asliye Ceza Mahkemesinin 26.09.2013 tarihli ve 2012/407 Esas, 2013/552 Karar sayılı kararı ile sanık hakkında hizmet nedeniyle güveni kötüye kullanma suçundan 5237 sayılı Kanun'un 155 inci maddesinin ikinci fıkrası, 43 üncü maddesinin birinci fıkrası, 62 nci maddesi, 52 nci maddesinin ikinci fıkrası ve 53 üncü maddesi uyarınca 2 yıl 1 ay hapis ve 240,00 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına ve hak yoksunluklarına, iftira suçundan aynı Kanun'un 267 nci maddesinin birinci fıkrası, 62 ve 53 üncü maddeleri uyarınca 10 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına ve hak yoksunluklarına karar verilmiştir. 

3. İstanbul Anadolu 35. Asliye Ceza Mahkemesinin 26.09.2013 tarihli ve 2012/407 Esas, 2013/552 Karar sayılı kararının sanık müdafii tarafından temyizi üzerine Yargıtay 15. Ceza Dairesinin 26.03.2019 tarihli ve 2017/6731 Esas, 2019/2868 Karar sayılı kararı ile hizmet nedeniyle güveni kötüye kullanma suçundan kurulan hükmün onanmasına, iftira suçundan kurulan hükmün;

"Sanığın katılanlar ... ve ... hakkında yapmış olduğu şikayet neticesinde, Kartal Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından 12.03.2012 tarihli ek kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verildiği, bu kararın, sanık müdafisi tarafından yapılan itirazı üzerine, Kadıköy 3. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 16.05.2012 tarih ve 2012/782 D. İş sayılı kararı ile kaldırıldığı ve katılanlar hakkında “kişi hürriyetinden yoksun kılma ve hukuki alacağını tahsil etmek amacıyla yağma” suçlarından kamu davasının açıldığının, dolayısıyla sanığın suç kastı ile hareket etmeyip şikayet hakkını kullandığının anlaşılması karşısında, sanık hakkında unsurları itibariyle oluşmayan iftira suçundan beraat yerine, yasal ve yeterli olmayan gerekçe ile yazılı şekilde mahkumiyet hükmü verilmesi,"

Nedeniyle bozulmasına karar verilmiştir. 

4. İstanbul Anadolu 35. Asliye Ceza Mahkemesinin 21.11.2019 tarihli ve 2019/330 Esas, 2019/582 Karar sayılı kararı ile sanık hakkında iftira suçundan 5271 sayılı Kanun’un 223 üncü maddesinin ikinci fıkrasının (a) bendi gereği beraat kararı verilmiştir.

II. TEMYİZ SEBEPLERİ

Katılanlar vekilinin temyiz isteği;

Sanığın üzerine atılı iftira suçunun yasal unsurları itibariyle oluştuğuna ilişkindir

III. OLAY VE OLGULAR

1. Dava konusu olay, sanığın katılanlar hakkındaki kişiyi hürriyetinden yoksun kılma ve yağma iddiasına ilişkin haklarında soruşturma ve/veya kovuşturma başlatılmasına sebebiyet vermek suretiyle iftirada bulunduğu iddiasına ilişkindir. 

2. Sanığın 11.06.2011 tarihinde ... Polis Merkezi Amirliğine yapmış olduğu müracaatında ve sonraki aşamalarda, 14 yıldır muhasebecisi olarak çalışmış olduğu ... Banyo Aksesuarları isimli işyerinin şirket müdürü katılan ... ile mali müşaviri olan katılan ...'in 27.05.2011 günü kendisini görüşmeye çağırdıklarında şirket hesabından kendi hesabına para aktardığını iddia ederek 300.000,00 TL'lik bir senet imzalamasını istediklerini, ısrarları üzerine senedi imzalayıp şirketten ayrıldığını ve aynı gün şirketle ilişiğini de kestiklerini, adına kayıtlı iki ev için vekaletname vermek zorunda kaldığını, aynı gün saat 17.00 sıralarında tekrar şirkete çağrıldığını, katılan ...'in evrak çantasının içerisindeki 11.000,00 TL parayı aldığını, "paraları ödemeden bu odadan dışarı çıkamazsın" dediklerini, katılan ...'in iki adet 750,000 TL'lik senet imzalattığını, kardeşi ... ve kayınbiraderi ...'ı da çağırdıklarını, onlardan da senet imzalamalarını istediklerini, ancak onların imzalamadığını, kayınbiraderinin şirkete geldiği ve eşine ait olan aracı bırakmasını istediklerini, kayınbiraderinin de aracı şirkete bırakıp ayrıldığını, şirketten katılan ... ile birlikte saat 23.00 sıralarında ayrıldığını, ancak ...'in banka kartlarını istediğini, kendisinin de banka kartlarını şifreleri ile birlikte verdiğini, katılan ...'in çeşitli miktarlarda kartından paralar çektiğini, sonra da ayrıldıklarını belirterek şikayetçi olduğu belirlenmiştir. 

3. a) Kartal Cumhuriyet Başsavcılığının 12.03.2012 tarihli kararı ile katılanlar ... ve ... hakkında mağduru senedin hükümsüzlüğünü açıklayan vesikanın alınmasına karşı koymamaya zorlayarak yağma suçundan sanığın iddiası dışında katılanlar hakkında kamu davası açılmasını gerektirir nitelikte yeterli, kesin, inandırıcı deliller elde edilemediğinden ek kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verildiği ve sanık hakkında hizmet nedeniyle güveni kötüye kullanma ve iftira suçlarından dava açıldığı belirlenmiştir. 

b) Sanık vekilinin itirazı üzerine Kadıköy 3. Ağır Ceza Mahkemesinin 16.05.2012 tarihli ve 2012/782 Değişik iş sayılı kararı ile katılanlar hakkında verilen ek kovuşturmaya yer olmadığına dair kararının, sanığın iddialarını doğrulayan tanık ifadelerinin mevcut olması ve bu iddiaların kamu davası açılması için yeterli şüphe oluşturduğu belirtilerek itirazın kabulü ile kaldırılmasına karar verildiği belirlenmiştir. 

4. a) Kartal Cumhuriyet Başsavcılığının 27.09.2012 tarihli ve 2012/37956 Soruşturma, 2012/15489 Esas sayılı iddianamesi ile katılanlar ... ve ... hakkında sanığa karşı kişiyi hürriyetinden yoksun kılma, hukuki alacağını tahsil etmek amacıyla yağma ve hakaret suçlarından dava açıldığı,

b) İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesinin 04.02.2016 tarihli ve 2015/79 Esas, 2016/55 Karar sayılı kararı ile "Sanık savunmaları, tanık anlatımları, olayın oluş şekli ve tüm dosya kapsamına göre müştekinin kendisine gösterilen kayıtlarda şirket hesabından zimmetine para geçirdiği kabul ederek iddia edilen para miktarı da nazara alındığında içinde bulunduğu zor durumdan kurtulmak için borcunu ödemek amacıyla evlerinin tapu devrinin sağlanması için şirket çalışanlarından iki kişiye vekalet ve eşinin üzerine kayıtlı arabasını verdiğinin kabulü gerektiği, sanıkların savunmalarının aksine zorla senet imzalattıkları ve zorla vekalet aldıkları hususunda müştekinin azil yetkisi varken ve bu işten kurtulma imkanı varken yapmadığı değerlendirildiğinde delil bulunmadığı , müştekinin iddialarının soyut iddialar olarak kaldığı" belirtilerek sanıkların atılı suçlardan beraatlerine karar verildiği ve sanık müdafiinin yağma suçundan verilen beraat kararını temyizi üzerine Yargıtay 6. Ceza Dairesinin 05.03.2020 tarihli ve 2017/584 Esas, 2020/1135 Karar sayılı kararı ile hükmün onanmasına karar verildiği belirlenmiştir. 

IV. GEREKÇE

1. 5237 sayılı Kanun'un 267 nci maddesinde düzenlenen iftira suçunun oluşabilmesi için, yetkili makamlara ihbar veya şikayette bulunarak işlemediğini bildiği halde, hakkında soruşturma ve kovuşturma başlatılmasını ya da idari bir yaptırım uygulanmasını sağlamak için bir kimseye hukuka aykırı bir fiil isnat edilmesinin gerekmektedir. Dava konusu olayda, sanığın muhasebeci olarak çalıştığı işyerinde şirkete ait paraları kendi hesabına geçirdiği iddiası ile paraların şirkete iadesini sağlamak maksadıyla işyeri yetkilileri olan katılanlar tarafından kendisine yönelik gerçekleştirdiklerini iddia ettiği eylemler hakkında yaptığı başvurunun maddi vakıalara dayanması karşısında, sanığın eyleminin 2709 sayılı T.C. Anayasası'nın 74 üncü maddesinde düzenlenen anayasal şikayet hakkını kullanma niteliğinde bulunduğu ve bu nedenle atılı suçun yasal unsurları oluşmadığından, sanık hakkında kurulan hükümde hukuka aykırılık görülmemiştir. 

2. Sanığa yüklenen suçun yasa maddesinde öngörülen cezasının türü ve üst sınırı itibariyle 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 66 ncı maddesinin birinci fıkrası (e) bendinde belirlenen 8 yıllık olağan dava zamanaşımının, bozma öncesi verilen ve zamanaşımını kesen son işlem olan 26.09.2013 tarihli mahkumiyet kararından temyiz inceleme tarihine kadar gerçekleştiği anlaşılmış ise de, 5271 sayılı Kanun'un 223 üncü maddesinin dokuzuncu fıkrasında yer alan "Derhal beraat kararı verilebilecek hâllerde durma, düşme veya ceza verilmesine yer olmadığı kararı verilemez" şeklindeki düzenleme göz önünde bulundurulduğunda, madde hükmünde belirtilen "derhâl" kavramının dar (yukarıda belirtilen durumlarla sınırlı) yorumlanmak yerine; AİHS'nin 6, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın 36 ve 38 inci maddelerinde vurgulanan "Masumiyet Karinesi" ve "Adil Yargılanma Hakkı" ile ceza muhakemesine egemen ilkelerden olan "Lekelenmeme Hakkı" dikkate alınmak suretiyle, "yargılamanın geldiği aşama itibariyle" diğer bir ifadeyle "ilâve bir delil toplanmasına ya da araştırma yapılmasına gerek kalmadan..." olarak anlaşılmalı ve yorumlanmalıdır.

5271 sayılı Kanun'un 223 üncü maddesinin dokuzuncu fıkrası hükmünün uygulanabilmesi için, beraat kararının hangi nedenden dolayı verileceği önemli değildir. Yâni, beraat hükmü, söz konusu maddenin ikinci fıkrasında yer alan beş nedenden (1-Yüklenen fiilin Kanunda suç olarak tanımlanmamış olması, 2-Yüklenen suçun sanık tarafından işlenmediğinin sabit olması, 3- Yüklenen suç açısından failin kast veya taksirinin bulunmaması, 4- Yüklenen suçun sanık tarafından işlenmesine rağmen olayda bir hukuka uygunluk nedeninin bulunması ve 5-Yüklenen suçun sanık tarafından işlendiğinin sabit olmaması) herhangi birisine dayanılarak verilebilir.

Önemli olan beraat kararının derhâl verilebilecek olmasıdır.

Derhâl yâni yargılamanın geldiği aşama itibariyle, başka bir ifadeyle de, ilâve bir araştırma yapılmasına ya da delil toplanmasına gerek kalmadan beraat kararı verilebiliyorsa; artık koşulları olsa bile, "durma", "düşme" veya "ceza verilmesine yer olmadığı" kararı verilemez.

Somut olayda, sanık hakkında iftira suçundan açılan davada sanığın üzerine atılı suçun yasal unsurlarının oluşmadığı gerekçesiyle beraat kararı verilmiş olup, işbu karar katılanlar vekili tarafından temyiz edilmiştir.

5271 sayılı Kanun'un 223 üncü maddesinin âmir hükmü uyarınca; dava zamanaşımı süresi dolmasaydı, davanın esasına girip, işbu kararı bozmamız gerekirdi diyorsak artık; sırf yargılama dava zamanaşımı süresi içinde sonuçlandırılamadı, diye davayı düşüremeyiz, yâni sanığı lekelenmiş durumda bırakamayız.

Bu açıklamalardan sonra somut olay değerlendirildiğinde;

Sanığın üzerine atılı suçun unsurları itibariyle oluşmadığından verilen beraat kararı usul ve yasaya uygun olarak değerlendirilmekle, yapılan duruşmaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, Mahkemenin yargılama sonuçlarına uygun şekilde oluşan inanç ve takdirine, incelenen dava dosyası içeriğine göre, katılanlar vekilinin yerinde görülmeyen temyiz sebeplerinin reddine karar verilmesi gerektiği anlaşılmıştır.

V. KARAR

Gerekçe bölümünde açıklanan nedenle İstanbul Anadolu 35. Asliye Ceza Mahkemesinin 21.11.2019 tarihli ve 2019/330 Esas, 2019/582 Karar sayılı kararında katılanlar vekili tarafından ileri sürülen temyiz sebepleri ve dikkate alınan sair hususlar yönünden herhangi bir hukuka aykırılık görülmediğinden katılanlar vekilinin temyiz sebeplerinin reddiyle hükmün, Tebliğnameye uygun olarak, oy birliğiyle ONANMASINA, 

Dava dosyasının, Mahkemesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 08.05.2023 tarihinde karar verildi.