ÖZET:
- Her ne kadar davalılar vekili cevap süresinin uzatılmasını talep etmiş ise de; mahkemece bu konuda istemin kabulüne yönelik herhangi bir karar verilmediğinden, süre uzatılmış sayılmaz.
- Nitekim HMK’nın 127. maddesinde cevap süresinin uzatılması talep edildiğinde, mahkemenin mutlaka talebi kabul ederek istenen süreyi vereceği ya da uzatacağı şeklinde bir zorunluluk değil; bir defaya mahsus olmak ve bir ayı geçmemek üzere ek bir süre verebileceği eş deyişle süreyi uzatabileceği düzenlenerek hâkime süre uzatım isteminin kabulü ya da reddi yönünde takdir yetkisi verilmiştir.
- Davalılar vekilinin süre uzatım talebinin mahkemece değerlendirilmeyerek cevapsız bırakılması, sürenin uzatılmasına yönelik istem hakkında karar verilmemiş olması, talebin kabul edildiği anlamına gelmez.
- Süre uzatım talebinin akıbetini takip etmeyen davalıların kendi kusurlarından kaynaklanan sonuca katlanmaları gerekir.
YARGITAY HUKUK GENEL KURULU Esas : 2021/855 Karar : 2022/129 Tarih : 15.02.2022 |
1. Taraflar arasındaki “tazminat” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, İstanbul 3. Asliye Ticaret Mahkemesince verilen davanın hakem şartı nedeniyle usulden reddine ilişkin karara karşı davacı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulması üzerine İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 15. Hukuk Dairesince istinaf başvurusunun 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 353/1-b-1. maddesi gereğince esastan reddine karar verilmiş, Bölge Adliye Mahkemesi kararı davacı vekilinin temyiz itirazı üzerine Yargıtay (Kapatılan) 15. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, İstanbul 3. Asliye Ticaret Mahkemesince Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
2. Direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı İstemi:
4. Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkilinin, davalılar ile Beyoğlu İlçesi, Kaptanpaşa Mahallesi 228 pafta, 1615 ada 73 nolu parseldeki taşınmazın tadilat ve onarım işlerinin yapılması konusunda anlaştığını, davalıların yapım ve onarım işlerini tamamlayarak müvekkiline teslim ettiğini, ancak binanın teslim alınmasından sonra yalıtım işleminde kullanımla ortaya çıkan gizli ayıpların saptandığını ileri sürerek davalı yüklenicilerin gizli ayıplı inşa ettiği binada mevcut kullanılamama durumunun tespiti ile tadilat ve onarım için neler yapılması gerektiğinin ve harcama miktarının belirlenmesine, ileride bilirkişi raporu ile tespit edilecek tutar üzerinden dava değerini arttırma ve fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla şimdilik 10.000TL tazminatın dava tarihinden itibaren işleyecek ticarî faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı Cevabı:
5. Davalılar vekili cevap dilekçesinde; daha önce taraflar arasında tahkim yargılaması yapıldığını ve 22.09.2016 tarihli hakem kararı bulunduğunu, hakem kararına itiraz edilmediğini ve kararın kesinleştiğini, dava konusu taleple ilgili kesinleşmiş hakem kararı bulunduğu gibi taraflar arasında imzalanan hakem sözleşmesi gereğince uyuşmazlığın hakem tarafından çözümlenmesi gerektiğini belirterek HMK’nın 413. maddesi gereğince tahkim itirazı, derdestlik ve kesin hüküm nedeniyle davanın usulden reddini savunmuştur.
İlk Derece Mahkemesinin Kararı:
6. İstanbul 3. Asliye Ticaret Mahkemesinin 17.10.2018 tarihli ve 2018/271 E., 2018/981 K. sayılı kararı ile; taraflar arasında uyuşmazlık hâlinde hakeme gidileceği konusunda tahkim sözleşmesi bulunduğu ve tahkim yargılaması yapıldığı, tahkim yargılamasından sonra tarafların sulh protokolü imzaladığı, davalı tarafından yasal süresi içinde verilen cevap dilekçesinde tahkim şartının ilk itiraz olarak ileri sürüldüğü gerekçesiyle davanın hakem şartı nedeniyle usulden reddine karar verilmiştir.
Bölge Adliye Mahkemesinin Kararı:
7. İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.
8. İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 15. Hukuk Dairesinin 18.09.2019 tarihli ve 2019/829 E., 2019/1089 K. sayılı kararı ile; taraflar arasında düzenlenen tahkim sözleşmesinin ikinci maddesine hakem şartı konularak uyuşmazlığın hakemde çözülmesinin amaçlandığı, hakem usulüyle çözülecek ihtilaf konusunun eksik ve ayıplı işler, açık veya gizli ayıplar ya da belli bir kısım uyuşmazlık ile sınırlandırılmadığı, HMK’nın 413. maddesi gereğince taraflar arasındaki bu anlaşmadan kaynaklanan uyuşmazlıkların öncelikle hakem yoluyla çözümlenmesi gerektiği, mahkemece davanın hakem şartı nedeniyle usulden reddine karar verilmesinin usul ve yasaya uygun bulunduğu gerekçesiyle davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK'nın 353/1-b-1. maddesi gereğince esastan reddine karar verilmiştir.
Özel Dairenin Bozma Kararı:
9. Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararı süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
10. Yargıtay (Kapatılan) 15. Hukuk Dairesinin 29.06.2020 tarihli ve 2019/3450 E., 2020/1932 K. sayılı kararı ile;
“…Dava, tadilat işini konu alan eser sözleşmesinin ayıplı ifası nedeniyle tazminat istemine ilişkin olup, mahkemece taraflar arasında tahkim sözleşmesi bulunduğu ve davalı tarafından süresinde verilen cevap dilekçesinde tahkim şartının ilk itiraz olarak ileri sürüldüğü gerekçesiyle davanın usulden reddine dair verilen kararın, davacı vekilince istinaf edilmesi üzerine, istinaf mahkemesi tarafından başvurunun esastan reddine dair verilen karar, davacı vekilince yasal süresi içerisinde temyiz edilmiştir.
Gerçek ya da tüzel kişiler arasında çıkan uyuşmazlıklarda asıl olan uyuşmazlığın devlet bünyesindeki yargı organları (mahkemeler) tarafından çözümlenmesidir. Alternatif uyuşmazlık çözüm yolları arasında sayılan arabulucuk, tahkim, hakem vs. gibi yollarla uyuşmazlıkların çözümü tarafların serbest iradesi ya da bu yola başvurmayı zorunlu kılan yasa hükmünün varlığına bağlıdır. Buna göre tahkim yolu, uyuşmazlıkların çözümünde tarafların devlet yargısı yerine hakem olarak adlandırılan özel kişileri görevli ve yetkili kılmalarını ifade eder.
Tahkim sözleşmesi, tarafların iradesine tabi olan uyuşmazlıklar için mümkündür (6100 sayılı HMK m. 408/I). Başka bir deyişle, tarafların dava konusu üzerinde kabul veya sulh yolu ile serbestçe tasarruf edemeyecekleri hallerde, tahkim mümkün değildir. Örneğin, boşanma ve ayrılık davaları, iflas davaları ve çekişmesiz yargı işleri için tahkim sözleşmesi yapılamaz. Aynı şekilde taşınmaz mallar üzerindeki ayni haklardan veya iki tarafın iradelerine tabi olmayan işlerden kaynaklanan uyuşmazlıklar tahkimin konusu olamaz (HMK m. 408/I).
Tahkim yoluna gidilebilmesi için tarafların tahkim sözleşmesi yapmaları ya da düzenledikleri sözleşmede tahkim şartına yer vermeleri gerekir. Tahkim anlaşması veya tahkim şartındaki uyuşmazlığın hakem veya hakemler kurulunca çözümlenmesine ilişkin irade beyan ve açıklaması tahkim şartı sözleşmesinin temel unsurudur. (HMK m. 412). Tahkim şartı veya anlaşmasının geçerli olabilmesi için tarafların tahkim iradesini açıkladıkları tahkim şartı ya da sözleşmede tartışma ve karışıklığa neden olmayacak biçimde açık ve kesin olarak belirtmiş olmaları zorunludur. Dairemiz ve yerleşik Yargıtay içtihatlarında geçerli bir tahkim şartı varlığı veya tahkim anlaşmasının geçerli sayılabilmesi için uyuşmazlığın kesin olarak hakemde çözüleceğinin kararlaştırmış olması gerektiği kesin iradeyi ortadan kaldıran ya da zayıflatan kayıtların tahkim sözleşmesi veya şartını geçersiz-hükümsüz kılacağı kabul edilmektedir. Taraflar sözleşmeden kaynaklanan uyuşmazlıkların tümünün tahkim yoluyla çözülebileceğini kararlaştırabilecekleri gibi sadece bir bölümünün tahkim yoluyla çözülebileceğini de kararlaştırabilirler.
Geçerli bir tahkim sözleşmesinin konusunu oluşturan uyuşmazlığın çözümü için mahkemede dava açılmışsa, karşı taraf tahkim ilk itirazında bulunabilir. Bu durumda tahkim sözleşmesi hükümsüz, tesirsiz veya uygulanması imkânsız değil ise mahkeme tahkim itirazını kabul eder ve davayı usulden reddeder. (HMK m. 413/I) Uyuşmazlığın tahkim yoluyla çözümlenmesinin kararlaştırıldığı hallerde aleyhine dava ikame olunan davalı tarafça ileri sürülecek tahkim itirazı, HMK'nın 116. maddesi gereğince ilk itiraz olarak sayılmış olup, aynı Kanun'un 117. maddesinde, ilk itirazların hepsinin cevap dilekçesinde ileri sürülmek zorunda olduğu, aksi hâlde dinlenemeyeceği ve yine aynı Kanun'un 131. maddesinde ise, cevap dilekçesinin verilmesinden sonra, cevap süresi dolmamış olsa bile ilk itirazların ileri sürülemeyeceği hüküm altına alınmıştır.
Somut olaya gelince, her ne kadar taraflar arasında eser sözleşmesinden kaynaklı ihtilafın hakem usulüyle çözüleceği kararlaştırılarak tahkim sözleşmesine yer verildiği tartışmasız ise de, yukarıda yer verilen yasal düzenlemeler karşısında, davalı tarafça yasal cevap süresi içerisinde ileri sürülmüş tahkim ilk itirazının bulunmadığı anlaşıldığından, mahkemece tahkim itirazı reddedilip işin esası incelendikten sonra sonucuna uygun bir karar verilmesi yerine, yanlış değerlendirme ile davanın usulden reddi doğru olmamış, kararın bozulması uygun bulunmuştur…” gerekçesiyle karar bozulmuştur.
Direnme Kararı:
11. İstanbul 3. Asliye Ticaret Mahkemesinin 16.12.2020 tarihli ve 2020/385 E., 2020/721 K. sayılı kararı ile; davalı tarafın, dava dilekçesi kendisine tebliğ edildikten sonra, süresi içinde cevap dilekçesini sunma süresinin uzatılmasına dair talepte bulunduğu, ancak bu talebinin sehven mahkemece değerlendirilmediği, davalının talep ettiği süre içinde cevap dilekçesini sunduğu, davalının talebinin sehven mahkemece değerlendirmeye alınmayarak cevapsız bırakılmasına ve davalının talep ettiği süre içerisinde cevap dilekçesi sunduğunun anlaşılmasına göre cevap dilekçesinin süresi içinde kabul edilmemesinin savunma hakkının kısıtlanması anlamına geleceği, savunma hakkı kapsamında cevap dilekçesinin süresinde kabul edilmesi gerektiği, taraflar arasında tahkim sözleşmesi bulunduğu, davalı tarafından süresinde verilen cevap dilekçesinde tahkim şartının ilk itiraz olarak ileri sürüldüğü ve davanın hakem şartı nedeniyle usulden reddine karar verilmesi gerektiği gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi:
12. Direnme kararı süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
II. UYUŞMAZLIK
13. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; davalı tarafın yasal cevap dilekçesi verme süresi içinde tahkim ilk itirazında bulunup bulunmadığı, buradan varılacak sonuca göre mahkemece davanın hakem şartı nedeniyle usulden reddine karar verilmesinin gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.
III. GEREKÇE
14. Uyuşmazlığın çözümü için öncelikle “tahkim” ile ilgili kavram ve yasal düzenlemeler açıklığa kavuşturulmalıdır.
15. Özel hukuk alanına ilişkin uyuşmazlıkların bağımsız ve tarafsız hakemler eliyle ve yargısal yolla çözümüne “tahkim” denir. Devlet yargısına göre hızlı olması, öngörülebilir olması, yargılama koşullarını (belirli sınırlar içerisinde) tarafların belirliyor olması, hakemlerin uzmanlık alanlarına göre taraflarca seçilmesi, arzu edilmesi hâlinde gizliliğin sağlanabilmesi gibi birçok avantajı nedeniyle tahkim, uluslararası alanda olduğu gibi ülkemizde de uygulama alanını giderek genişleten bir alternatif uyuşmazlık çözüm yöntemi hâline gelmiştir (Ağırman Doğan: Millî & Milletlerarası Tahkim, Ankara 2022, s. 80).
16. Tahkime ilişkin hükümler HMK’nın 407-444. maddeleri arasında düzenlenmiştir. Özel hukuka ilişkin uyuşmazlıkların mahkemeler dışında tahkim yolu ile çözümü, tarafların yapacağı bir tahkim sözleşmesi ile mümkündür. Yani, tahkim sözleşmesi, tahkim yargılamasının temelini oluşturur (Pekcanıtez Hakan/ Özekes Muhammet/ Akkan Mine/ Taş Korkmaz Hülya: Pekcanıtez Usûl, Medeni Usûl Hukuku, Cilt III, İstanbul 2017, s. 2594).
17. Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 412. maddesinde:
“(1) Tahkim sözleşmesi, tarafların, sözleşme veya sözleşme dışı bir hukuki ilişkiden doğmuş veya doğabilecek uyuşmazlıkların tamamı veya bir kısmının çözümünün hakem veya hakem kuruluna bırakılması hususunda yaptıkları anlaşmadır.
(2) Tahkim sözleşmesi, taraflar arasındaki sözleşmenin bir şartı veya ayrı bir sözleşme şeklinde yapılabilir.
(3) Tahkim sözleşmesi yazılı şekilde yapılır. Yazılı şekil şartının yerine getirilmiş sayılması için, tahkim sözleşmesinin taraflarca imzalanmış yazılı bir belgeye veya taraflar arasında teati edilen mektup, telgraf, teleks, faks gibi bir iletişim aracına veya elektronik ortama geçirilmiş olması ya da dava dilekçesinde yazılı bir tahkim sözleşmesinin varlığının iddia edilmesine davalının verdiği cevap dilekçesinde itiraz edilmemiş olması yeterlidir. Asıl sözleşmenin bir parçası hâline getirilmek amacıyla tahkim şartı içeren bir belgeye yollama yapılması hâlinde de tahkim sözleşmesi yapılmış sayılır” şeklinde tahkim sözleşmesinin tanımı yapılmıştır.
18. Öte yandan Türk Hukuk Lûgatında tahkim ve tahkim sözleşmesi, Kanun’da düzenlenen hâli aynen muhafaza edilerek tanımlanmış olup; tahkim sözleşmesinin taraflar arasındaki sözleşmenin bir şartı ya da ayrı bir sözleşme biçiminde yapılabileceği, yazılı şekilde yapılmasının zorunlu olduğu ifade edilmiştir (Türk Hukuk Lûgatı, Türk Hukuk Kurumu, Cilt I, Ankara 2021, s. 1048-1049).
19. Tahkim sözleşmesinde tahkim iradesi açık, kesin ve hiçbir kuşkuya yer vermeyecek derecede ortaya konulmalıdır. Uyuşmazlığın genel yol olan devlet yargılamasının dışına çıkarılarak taraf iradeleri ile tahkimin kapsamına alınması ve hakemde çözüleceğinin kabul edilmesi istisnaî bir durum olduğundan, tahkim sözleşmesinin geçerliliği de açık ve kesin bir tahkim iradesinin varlığını gerektirmektedir.
20. Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 413. maddesine göre tahkim sözleşmesinin konusunu oluşturan bir uyuşmazlığın çözümü için mahkemede dava açılmışsa, karşı taraf tahkim ilk itirazında bulunabilir. Bu durumda tahkim sözleşmesi hükümsüz, tesirsiz veya uygulanması imkânsız değil ise mahkeme tahkim itirazını kabul eder ve davayı usulden reddeder.
21. Uyuşmazlığın tahkim yoluyla ve hakemler vasıtasıyla çözümlenmesinin kararlaştırıldığı hâllerde, aleyhine dava açılan davalı tarafın ileri süreceği tahkim itirazı, HMK’nın 116. maddesinde ilk itiraz olarak düzenlenmiştir. Kanun’un 116. maddesinde sınırlı (tahdidi) olarak sayılan ilk itirazlardan biri de tahkim itirazıdır.
22. Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 117/1. maddesi gereğince ilk itirazlar arasında sayılan tahkim itirazı cevap dilekçesinde ileri sürülmek zorundadır, aksi hâlde dinlenemez. Cevap dilekçesinde tahkim itirazı ileri sürülmemiş ise, süre dolmamış olsa bile ek dilekçe verilerek tahkim itirazı ileri sürülemez.
23. Kanun’da ilk itirazların cevap dilekçesinde ileri sürülmesi zorunlu tutulmuş, ancak cevap süresinin uzatılması hâlinde uzatılan bu süre içinde ileri sürülebilmesine herhangi bir sınırlama getirilmemiştir. HMK’nın 117/2. maddesine göre ilk itiraz olan tahkim itirazı, dava şartlarından sonra incelenir. Tahkim itirazı, ön sorunlar gibi incelenir ve karara bağlanır (HMK m. 117/3).
24. Cevap dilekçesini verme süresini düzenleyen HMK’nın 127. maddesinde;
“Cevap dilekçesini verme süresi, dava dilekçesinin davalıya tebliğinden itibaren iki haftadır. Ancak, durum ve koşullara göre cevap dilekçesinin bu süre içinde hazırlanmasının çok zor yahut imkânsız olduğu durumlarda, yine bu süre zarfında mahkemeye başvuran davalıya, cevap süresinin bitiminden itibaren işlemeye başlamak, bir defaya mahsus olmak ve bir ayı geçmemek üzere ek bir süre verilebilir. Ek cevap süresi talebi hakkında verilen karar taraflara derhâl bildirilir” şeklinde hüküm altına alınmıştır.
25. Anılan hüküm uyarınca cevap dilekçesi verme süresi iki hafta olup, bu süre dava dilekçesinin davalıya tebliğinden itibaren hesaplanır. İki hafta olan yasal cevap süresi, cevap verebilmek için genellikle uygun bir süredir. Ancak, büyük çaplı davalarda veya davalının cevabını hazırlayabilmesi için başka kişi yahut kuruluşlarla yazışma yapması, görüşmelerde bulunma ihtiyacının varlığı ve hatta delil toplamasının uzun sürecek olması gibi durumlarda, iki haftalık süre, cevap vermek için yetmeyebilir. Kanun (m.127) bu gibi durumlarda, hâkimin davalıya daha uzun yeni bir süre verebileceğini kabul etmektedir. Uygulamada buna “süre uzatımı” denilmektedir.
26. Süre uzatımı, davalının talebi üzerine olur; hâkim kendiliğinden (re’sen) süre uzatımı veremez. Davalı cevap süresinin uzatılması talebini mutlaka yasal cevap süresi olan iki hafta içinde, talebini haklı gösterecek sebepleri belirterek ve varsa delillerini de ekleyerek mahkemeden talep etmek zorundadır; aksi takdirde ek süre isteyemez. Davalı iki hafta içinde süre uzatım talebinde bulunmazsa, HMK’nın 128. maddesine göre davacının dava dilekçesinde dayandığı vakıaların tamamını inkâr etmiş sayılır. Bu yaptırımın, iki haftalık süre geçtikten sonra yapılacak süre uzatımı talebi ile ortadan kaldırılması mümkün değildir.
27. Süre uzatımı için davalının uzatma talebinin gerekçelerini, delilleriyle birlikte bildirmesi gerekir. Hâkim talebi dosya üzerinden inceler ve yerinde görürse, davalıya yeni bir süre verir. Hâkimin süre uzatımı verebilmesi için, cevap dilekçesinin iki hafta içinde hazırlanmasının çok zor yahut imkânsız olduğu durumların varlığını (kapsamlı bir çalışmanın gerektiği, önemli ölçüde hesap, bilanço, defter yahut depo kontrolünün yapılmasının kaçınılmaz olduğu gibi) tespit etmiş olması gerekir.
28. Hâkimin vereceği ek süre, cevap süresi bitiminden itibaren işlemeye başlamak üzere iki haftaya ilâve olarak en çok bir ay olabilir (m.127,1/cümle 2). Hâkim ek süre verirken hassas davranmalıdır. Bu nedenle verilecek ek süre, davanın daha başlangıcında gereksiz yere uzamasına sebep olacak uzunlukta bir süre olmamalı ve öte yandan davalının savunma hakkı zaman baskısı altında kısıtlanmamalıdır.
29. Ek süre verilmesi bir defaya mahsus olduğundan (m.127,1/cümle 2), verilen ek süre bir aydan az belirlenmişse tekrar yapılan müracaat üzerine yeni bir ek süre daha verilemez. Başka bir ifadeyle, kalan süre ilâvesiyle sonradan süre bir aya tamamlanamaz.
30. Cevap süresinin uzatılmış sayılabilmesi için, mahkemenin yapılan talebi olumlu bir şekilde karara bağlamış olması gerekir. Mahkeme talep hakkında olumlu veya olumsuz bir karar vermemişse, süre uzatılmış sayılmaz (Yılmaz Ejder: Hukuk Muhakemeleri Kanunu Şerhi, 3. Cilt, Ankara 2021, s. 2903).
31. Cevap dilekçesi verilmesinin sonucu ise HMK’nın 131. maddesinde; “Cevap dilekçesinin verilmesinden sonra, cevap süresi dolmamış olsa bile ilk itirazlar ileri sürülemez” biçiminde düzenlenmiştir. İlk itirazların hepsi birlikte, cevap dilekçesinde ileri sürülmek zorundadır; aksi hâlde dinlenmez. Kanun’un 131. maddesi hükmü ile, cevap dilekçesinin verilmesinden sonra yasaklanan husus, yalnızca ilk itirazların ileri sürülememesidir. Çünkü cevap dilekçesinin verilmesi ile işin esasına girilmiştir ve ilk itirazlar bakımından hak düşürücü bir süre söz konusudur; hatta henüz cevap süresi dolmamış olsa bile cevap dilekçesinden sonra ayrı bir dilekçeyle ilk itirazlar ileri sürülemez.
32. Tüm bu açıklamalar çerçevesinde uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde; somut olayda, taraflar arasında ihtilâf hâlinde hakeme gidileceği konusunda tahkim sözleşmesinin bulunduğu, dava dilekçesinin davalılara 11.04.2018 tarihinde tebliğ edilmesi üzerine davalılar vekilinin 18.04.2018 tarihli dilekçesi ile cevap süresinin uzatılmasına yönelik bir aylık ek süre verilmesini talep ettiği, mahkemece davalı tarafça istenen süre uzatım talebiyle ilgili olumlu ya da olumsuz herhangi bir kararın verilmediği, davalılar vekilinin 05.05.2018 tarihinde dosyaya sunduğu dilekçesinde tahkim itirazını ileri sürdüğü görülmektedir.
33. Her ne kadar davalılar vekili cevap süresinin uzatılmasını talep etmiş ise de; mahkemece bu konuda istemin kabulüne yönelik herhangi bir karar verilmediğinden, süre uzatılmış sayılmaz. Nitekim HMK’nın 127. maddesinde cevap süresinin uzatılması talep edildiğinde, mahkemenin mutlaka talebi kabul ederek istenen süreyi vereceği ya da uzatacağı şeklinde bir zorunluluk değil; bir defaya mahsus olmak ve bir ayı geçmemek üzere ek bir süre verebileceği eş deyişle süreyi uzatabileceği düzenlenerek hâkime süre uzatım isteminin kabulü ya da reddi yönünde takdir yetkisi verilmiştir. Davalılar vekilinin süre uzatım talebinin mahkemece değerlendirilmeyerek cevapsız bırakılması, sürenin uzatılmasına yönelik istem hakkında karar verilmemiş olması, talebin kabul edildiği anlamına gelmez. Süre uzatım talebinin akıbetini takip etmeyen davalıların kendi kusurlarından kaynaklanan sonuca katlanmaları gerekir.
34. Netice itibariyle; somut olayda, yasal cevap dilekçesi verme süresi içinde veya şayet mahkemece kabul edilmiş olsa idi uzatılmış cevap süresinde ileri sürülen tahkim itirazının varlığından söz edilemeyeceğinden, mahkemece davalılar tarafından Kanun’da öngörülen hak düşürücü süre geçtikten sonra yapılan tahkim ilk itirazı reddedilerek işin esası incelenmek suretiyle hasıl olacak sonuca göre karar verilmelidir.
35. Hâl böyle olunca; tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki belge ve delillere, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere göre Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken, önceki kararda direnilmesi doğru olmamıştır.
36. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
IV. SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 371. maddesi gereğince BOZULMASINA,
İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,
Aynı Kanun’un 373/1. maddesi gereğince dosyanın ilk derece mahkemesine, karardan bir örneğin ise Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine, 15.02.2022 tarihinde oy birliği ile kesin olarak karar verildi.