ÖZET:
- Sanığın hükmün açıklanmasının geri bırakılmasını kabul etmediğine dair beyanının niteliği itibarıyla şahsa sıkı surette bağlı bir hak ve yetki olması, bu nedenle ancak vekâletnamede bu hususta özel bir yetkinin bulunması hâlinde sanık müdafisi tarafından bu hak ve yetkinin kullanılabilmesi, uyuşmazlık konusu olayda müdafiye verilen vekâletnamede sanık hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılmasını talep etme konusunda yetki bulunmasına rağmen anılan bu kurumun uygulanmasını kabul etmeme konusunda müdafinin yetkilendirilmemesi, şahsa sıkı sıkıya bağlı haklarda hakkın devredilemeyeceğine dair kurala ancak yasal düzenleme ile istisna getirilmesi mümkün olup, CMK'nın 231. maddesinin altıncı fıkrasının (c) bendinde müdafinin değil sanığın kabul etmemesi hâlinde, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilemeyeceğinin düzenlenmesi ve aynı Kanun’da, duruşmalarda sanığı temsil eden sanık müdafisinin sanık adına hükmün açıklanmasının geri bırakılmasını kabul edip etmediğine dair beyanda bulunabileceğine ilişkin bir usul kuralının yer almaması karşısında, müdafinin, sanık adına hükmün açıklanmasının geri bırakılmasını kabul etmediğine dair beyanda bulunamayacağı ve söz konusu beyanın bizzat sanık ya da bu konuda açıkça yetkilendirilen müdafi tarafından verilebileceği sonucuna ulaşılmalıdır.
YARGITAY
CEZA GENEL KURULU
Esas : 2015/225
Karar : 2019/616
Tarih : 22.10.2019
Taksirle bir kişinin ölümüne neden olma suçundan sanık ...'nin TCK'nın 85/1, 62, 50/4 ve 52/2-4. maddeleri uyarınca 12.100 TL adli para cezasıyla cezalandırılmasına ve taksitlendirmeye ilişkin Kocaeli 2. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 18.12.2012 tarihli ve 722-999 sayılı hükmün, sanık müdafisi tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 12. Ceza Dairesince 09.07.2014 tarih ve 23236-16921 sayı ile;
"Her ne kadar 6008 sayılı Kanun'la yapılan değişiklik ile CMK'nın 231/6. fıkrasına eklenen cümle dikkate alınarak, mahkemece, sanığa, hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılmasını talep edip etmediği sorulmamış ise de, sanığın adli sicil belgesine göre, hakkında daha önce verilmiş hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı mevcut olduğundan, tebliğnamede bu yönde bozma öneren görüşe iştirak edilmemiştir." açıklamasıyla onanmasına karar verilmiştir.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 15.11.2014 tarih ve 46701 sayı ile;
"...28.06.2014 tarihli Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 6545 sayılı yasa ile yapılan değişiklikle TCK'nın 72. maddesiyle CMK'nın 231/5. maddesinin 8. fıkrasının 1. cümlesinden sonra gelmek üzere 'Denetim süresi içinde, kişi hakkında kasıtlı bir suç nedeniyle bir daha hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilemez.' hükmü eklenmiştir.
Anılan değişikliğin 6545 sayılı Kanun'un yürürlük tarihinden sonra işlenen suçlarda uygulanacağında kuşku bulunmamaktadır.
Ancak, söz konusu hükmün 11.04.2010 tarihinde işlenen suç nedeniyle görülen kamu davasına konu somut olayda uygulama imkanı bulunmamaktadır. Bu itibarla sanığın hukuki durumunun, söz konusu kanunun yürürlük tarihinden önceki hâli ile 6008 sayılı Kanunla değişik CMK'nın 231/6. maddesindeki koşullar çerçevesinde değerlendirilmesinde zorunluluk bulunmaktadır.
Bu husus nazara alınarak yapılan değerlendirmede ise; sanığın adli sicil kaydında görünen hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına dair kararın bir mahkûmiyet hükmü olmaması ve onun doğuracağı hukuki sonuçlara haiz bulunmadığı cihetle CMK'nın 231/6. maddesinde düzenlenen 'Kasıtlı suçtan mahkum olmama' kapsamında değerlendiremeyeceği ve bu suretle CMK'nın 31/5. maddesinin uygulanıp uygulanamayacağı noktasında bir kriter olarak kullanılamayacağı görülmektedir. Yerel Mahkemece yapılması gereken sanıktan hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumunun hakkında tatbikini kabul edip etmediğini sorup, kabul etmesi hâlinde CMK'nın 231/6. maddesinde sayılan koşulları karar yerinde yöntemine uygun şekilde tartıştıktan sonra sonucuna göre bir karar vermektir.
Ancak sanık müdafisi müvekkili hakkındaki lehe hükümlerin tatbikini de talep ettiği hâlde, Yerel Mahkemece sanıktan hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumunun tatbikini talep etmediği sorulmamış ve hüküm fıkrasında da 'Sanık ... müdafisinin hükmün açıklanmasının geri bırakılmasını talep etmediği' şeklindeki dosya kapsamına uygun düşmeyen ve yasal olmayan gerekçeyle hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumu uygulama dışı bırakmıştır.
Hükmün temyizi üzerine Yüksek 12. Ceza Dairesince yapılan inceleme sonucu verilen 09.07.2014 tarihli ilamda; Yerel Mahkemece sanıktan hükmün açıklanmasının geri bırakılmasını talep edip etmediğini sorulmaması şeklindeki hukuka aykırılık tespit olunmuş, ancak sanığın adli sicil kaydından anlaşılan hakkında daha önceden verilen hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı mevcut olduğundan bahisle tebliğnamedeki görüşe iştirak edilmemiş, neticeten anılan hukuka aykırılığı bozma nedeni olarak görülmemiştir.
Ancak yukarıda arz ve izah olunduğu şekilde, 6545 sayılı Kanun'un 72. maddesinin yürürlük tarihinden önceki dönemde işlenen suç ile ilgili olarak, sanık hakkında evvelce verilen hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı, kamu davasına konu olayla ilgili hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına usulen ve hukuken bir engel teşkil etmemekte ve bu itibarla suç tarihinden sonra yürürlüğe giren kanunla getirilen değişikliğin sanık aleyhine yorumlanmasında hukuka uygunluk bulunmadığı değerlendirilmektedir.
Yine diğer yandan, kamu davasına konu suç, sanığın adli sicil kaydında yer alan hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına dair kararın denetim süresinde işlenmediği gibi işlenen suçun taksirli bir suç olması nedeniyle anılan kanun değişikliğinin 'Denetim süresinde kasıtlı suç işlenmesi' koşulunun da dışında kalmaktadır. Bu itibarla öncelikle kanunun yürürlük tarihi itibariyle, sonrasında da kanunun kapsamı itibariyle 6545 sayılı Kanunla değişik CMK'nın 231/8. maddesinin sanık hakkında tatbiki imkanı bulunmamaktadır.
Anılan bu nedenlerle, Yüksek 12. Ceza Dairesince, Yerel Mahkemece kurulan hükme ilişkin olarak '6008 sayılı Kanunla değişik CMK'nın 231/6. maddesi gereğince sanığa hükmün açıklanmasının geri bırakılmasını talep edip etmediği sorulup, CMK'nın 231/6. maddesinde sayılan koşulların yöntemine uygun şekilde karar yerinde tartışılıp irdelenmesinden sonra sonucuna göre sanığın hukuki durumunun tayin ve takdiri gerektiği gözetilmeden, sanık ... müdafisinin hükmün açıklanmasının geri bırakılmasını talep etmediği şeklindeki isabetsiz gerekçeyle karar verildiğinden bahisle hükmün bozulması gerektiği," düşüncesiyle itiraz kanun yoluna başvurmuştur.
CMK'nın 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 12. Ceza Dairesince, 10.12.2014 tarih ve 21016-25229 sayı ile itirazın yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Sanık ... hakkında taksirle bir kişinin ölümüne neden olma suçundan verilen hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına dair karar itiraz merciince itirazın reddine karar verilmek suretiyle, sanık ... hakkında taksirle bir kişinin ölümüne neden olma suçundan verilen hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına dair karar itiraz edilmeksizin, sanık ... hakkında taksirle bir kişinin ölümüne neden olma suçundan verilen beraat kararı ise temyiz edilmeksizin kesinleşmiş olup itirazın kapsamına göre inceleme, sanık ... hakkında taksirle bir kişinin ölümüne neden olma suçundan verilen mahkûmiyet hükmü ile sınırlı olarak yapılmıştır.
Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlıklar;
1- Denetim süresi içinde, kişi hakkında kasıtlı bir suç nedeniyle bir daha hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilemeyeceğine ilişkin düzenlemenin 28.06.2014 tarihinde yürürlüğe girdiği dikkate alındığında, sanığın adli sicil kaydında bulunan hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının, yargılamaya konu suç tarihi itibarıyla sanık hakkında yeniden hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verilmesine engel olup olmadığı,
2- Sanık müdafisinin, 23.01.2012 tarihli vekâletnameyle "CMK gereğince hükmün açıklanmasının geri bırakılmasını ve ertelenmesini talep etmeye" ilişkin olarak yetkilendirilmesine karşın hükmün açıklanmasının geri bırakılmasını kabul etmeyeceğine dair bir yetkisinin bulunmaması hâlinde, sanık adına hükmün açıklanmasının geri bırakılmasını kabul etmediğine dair beyanda bulunup bulunamayacağı,
Hususlarının belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya kapsamından;
Sanık hakkında taksirle bir kişinin ölümüne neden olma suçundan TCK’nın 85/1. maddesi uyarınca cezalandırılması istemiyle kamu davası açıldığı,
Sanığın, 23.01.2012 tarihli vekâletnameyle kendisine Av. ...’i müdafi olarak tayin ettiği, söz konusu vekâletnamede adı geçen müdafinin sanık adına "CMK gereğince hükmün açıklanmasının geri bırakılmasını ve ertelenmesini talep etmeye" ilişkin olarak yetkilendirildiği ancak hükmün açıklanmasının geri bırakılmasını kabul etmeyeceğine dair bir yetkisinin bulunmadığı,
Yerel Mahkemece, sanığın katılmadığı 13.11.2012 tarihli oturum ile hükmün açıklandığı 18.12.2012 tarihli son oturumda sanık müdafisine CMK'nın 231. maddesine 22.07.2010 kabul tarihli 6008 sayılı Kanun’un 7. maddesi ile eklenen “Sanığın kabul etmemesi hâlinde, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmez.” düzenlemesi uyarınca; sanığın yargılandığı suçtan dolayı mahkûmiyet hükmü kurulduğu takdirde hükmün açıklanmasının geri bırakılması hükmünün uygulanmasını talep edip etmediğinin sorulduğu, sanık müdafisinin her iki oturumda da hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının uygulanmasını kabul etmediklerini beyan ettiği, yargılamanın sonunda “Sanık ... müdafi hükmün açıklanmasının geri bırakılmasını talep etmediğinden CMK 231/6-son maddesi uyarınca hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına yer olmadığı” biçimindeki açıklamayla sanık hakkında CMK’nın 231. maddesinin uygulanmasına yer olmadığına karar verildiği,
Dosya içerisinde bulunan adli sicil ve arşiv kaydına göre; sanık hakkında Gölcük Sulh Ceza Mahkemesince tehdit suçundan verilen 3.000 TL adli para cezasına ilişkin hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verildiği ve bu kararın 12.12.2011 tarihinde kesinleştiği,
Anlaşılmaktadır.
Uyuşmazlığın isabetli bir şekilde hukuki çözüme kavuşturulabilmesi için hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumuyla ilgili temel bazı bilgilerin verilmesi ile kurumun uygulanma şartları üzerinde durulması gerekmektedir.
Hükmün açıklanmasının geri bırakılması, hukukumuzda ilk kez çocuklar hakkında 5395 sayılı Çocuk Koruma Kanunu’nun 23. maddesiyle kabul edilmiş, 19.12.2006 tarihinde yürürlüğe giren 5560 sayılı Kanun’un 23. maddesiyle 5271 sayılı Kanun’un 231. maddesine eklenen 5 ila 14. fıkralarıyla büyükler için de uygulamaya konulmuş, aynı Kanun’un 40. maddesi ile 5395 sayılı Kanun’un 23. maddesi değiştirilmek suretiyle, denetim süresindeki farklılıklar hariç tutulmak kaydıyla çocuk suçlular ile yetişkin suçlular, hükmün açıklanmasının geri bırakılması açısından aynı şartlara tabi kılınmıştır.
Başlangıçta yetişkin sanıklar yönünden yalnızca şikâyete bağlı suçlarla sınırlı olarak, hükmolunan bir yıl veya daha az süreli hapis ya da adli para cezaları için kabul edilen hükmün açıklanmasının geri bırakılması, 5728 sayılı Kanun’un 562. maddesi ile 5271 sayılı Kanun’un 231. maddesinin 5 ve 14. fıkralarında yapılan değişiklikle Anayasanın 174. maddesinde güvence altına alınan inkılâp kanunlarında yer alan suçlar istisna olmak üzere, hükmolunan iki yıl veya daha az süreli hapis ya da adli para cezalarına ilişkin suçları kapsayacak şekilde düzenlenmiş, 25.07.2010 tarihli ve 27650 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanarak aynı gün yürürlüğe giren 22.07.2010 tarihli ve 6008 sayılı Kanun’un 7. maddesiyle maddenin 6. fıkrasının sonuna "Sanığın kabul etmemesi hâlinde, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmez" cümlesi, 28.06.2014 tarihli ve 29044 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 6545 sayılı Kanun’un 72. maddesiyle de maddenin 8. fıkrasına "Denetim süresi içinde, kişi hakkında kasıtlı bir suç nedeniyle bir daha hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilemez." cümlesi eklenmiştir.
5560, 5728, 6008 ve 6545 sayılı Kanunlarla 5271 sayılı CMK'nun 231. maddesinde yapılan değişiklikler göz önüne alındığında, hükmün açıklanmasının geri bırakılabilmesi için;
1) Suça ilişkin olarak;
a- Yargılama sonucu hükmolunan cezanın iki yıl veya daha az süreli hapis ya da adli para cezası olması,
b- Suçun Anayasanın 174. maddesinde güvence altına alınan inkılâp kanunlarında yer alan suçlardan olmaması,
2) Sanığa ilişkin olarak;
a- Sanığın daha önce kasıtlı bir suçtan mahkûm edilmemiş olması,
b- Yargılamaya konu kasıtlı suçun, sanık hakkında daha önce işlediği başka bir suç nedeniyle verilen hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararına ilişkin denetim süresi içinde işlenmemiş olması,
c- Suçun işlenmesiyle mağdurun veya kamunun uğradığı zararın aynen iade, suçtan önceki hale getirme veya tazmin suretiyle tamamen giderilmesi,
d- Mahkemece sanığın kişilik özellikleri ile duruşmadaki tutum ve davranışları göz önüne alınarak yeniden suç işlemeyeceği hususunda kanaate ulaşılması,
e- Sanığın, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasını kabul etmediğine dair bir beyanının olmaması,
Şartlarının gerçekleşmesi gerekmektedir.
Ceza Genel Kurulunun 19.02.2008 tarihli ve 346–25 sayılı kararı başta olmak üzere birçok kararında açıklandığı gibi; sanık hakkında kurulan mahkûmiyet hükmünün hukuki bir sonuç doğurmamasını ifade eden ve doğurduğu sonuçlar itibarıyla karma bir özelliğe sahip olan hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumu, denetim süresi içerisinde kasten yeni bir suçun işlenmemesi ve yükümlülüklere uygun davranılması hâlinde, açıklanması geri bırakılan hükmün ortadan kaldırılarak, kamu davasının 5271 sayılı CMK’nın 223/8. maddesi uyarınca düşmesi sonucunu doğurduğundan, bu niteliğiyle sanık ile Devlet arasındaki cezai nitelikteki ilişkiyi sona erdiren düşme nedenlerinden birisini oluşturmaktadır. Görüldüğü gibi, maddi ceza hukukuna ilişkin doğurduğu sonuçlar sebebiyle hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumunun bu boyutu yönüyle kıyas yoluna gidilmesi mümkün değildir.
Hükmün açıklanmasının geri bırakılması, esas itibarıyla bünyesinde iki karar barındıran bir kurumdur. İlk karar teknik anlamda hüküm sayılan ancak açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmesi nedeniyle hukuken varlık kazanamayan bu nedenle hüküm ifade etmeyen, koşullara uyulması hâlinde düşme hükmüne dönüşecek, koşullara uyulmaması hâlinde ise varlık kazanacak olan mahkûmiyet hükmüdür. İkinci karar ise, bu ön hükmün üzerine inşa edilen ve önceki hükmün varlık kazanmasını engelleyen hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararıdır. Bu ikinci kararın en temel ve belirgin özelliği varlığı devam ettiği sürece, ön hükmün hukuken sonuç doğurma özelliği kazanamamasıdır.
Sanık hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verildikten sonra, denetim süresi içinde kasten yeni bir suçun işlenmemesi ve yükümlülüklere uygun davranılması hâlinde, açıklanması geri bırakılan hüküm ortadan kaldırılarak kamu davasının 5271 sayılı CMK’nın 223. maddesi uyarınca düşmesine karar verilecek, denetim süresi içinde kasten yeni bir suç işlenmesi veya denetimli serbestlik tedbirine ilişkin yükümlülüklere aykırı davranılması hâlinde ise CMK'nın 231/11. maddesi gereğince hüküm açıklanacak, ancak mahkeme, kendisine yüklenen yükümlülükleri yerine getiremeyen sanığın durumunu değerlendirerek; cezanın yarısına kadar belirleyeceği bir kısmının infaz edilmemesine ya da koşullarının varlığı hâlinde hükümdeki hapis cezasının ertelenmesine veya seçenek yaptırımlara çevrilmesine karar vererek yeni bir mahkûmiyet hükmü kurabilecektir.
Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumuna ilişkin bu genel açıklamalardan sonra uyuşmazlık konusu bakımından "Sanığın, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasını kabul etmediğine dair bir beyanının olmaması" şartının nasıl anlaşılması ve uygulanması gerektiği ile sanık müdafisinin sanık adına bu yönde bir beyanda bulunup bulunamayacağı hususunun ayrıca ele alınıp değerlendirilmesi gerekmektedir.
Hükmün açıklanmasının geri bırakılıp bırakılmayacağına ilişkin bir değerlendirme yapılması için, maddede öngörülen şartların oluşup oluşmadığı ve bu hükmün uygulanıp uygulanmayacağı hâkim tarafından her olayda resen değerlendirilip takdir edilmeli ve denetime imkân verecek biçimde kararda gösterilmelidir.
Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verilebilmesi için; objektif koşulların gerçekleşmesi ile birlikte "Mahkemece, sanığın kişilik özellikleri ile duruşmadaki tutum ve davranışları göz önünde bulundurularak yeniden suç işlemeyeceği hususunda kanaate varılmasına" ilişkin takdire dayanan subjektif koşulunda gerçekleşmesi gerekmektedir.
6008 sayılı Kanun’un 7. maddesi ile 5271 sayılı CMK’nın 231. maddesinin altıncı fıkrasının (c) bendinin sonuna "Sanığın kabul etmemesi hâlinde, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmez." cümlesi eklenmiş olup, Kanun koyucu bu değişikliğin gerekçesini "...Uygulamada hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının verilmesiyle yargı yoluna müracaat hâlinde beraat edeceğini düşünen sanığın bu hakkı elinden alınmaktadır. Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararları itiraza tabi olup; uygulamada itiraz mercii kararları şeklen incelemektedir. Her iki durumda da sanığın suçsuzluğunu ispat amacıyla kararı temyiz incelemesine götürmesi mümkün değildir. Bu sebeple sanığın, hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararına karşı olduğunu beyan etme ve dolayısıyla temyiz mahkemesinde beraat etme hakkının elinden alınmaması düşüncesiyle anılan hükmü ihdas eden madde eklenmiştir." şeklinde açıklamıştır. Bu bağlamda, suça ve sanığa ilişkin diğer şartlar gerçekleşmiş olsa dahi sanığın kabul etmediğine dair beyanının olması durumunda hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilemeyecektir.
5271 sayılı CMK’nın 231. maddesinin 6. fıkrasının (c) bendinin son cümlesinde "Sanığın kabul etmemesi" ibaresine yer verildiğinden, madde metnindeki cümlenin lafzından kanun koyucunun "olumsuz bir şart" getirdiği ve hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumunun uygulanmasını değil uygulanmamasını şarta bağladığı, açıkça reddetmediği durumlarda sanık hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verilebileceği anlaşılmaktadır. Bu bağlamda, sanığın hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verilmesini kabul edip etmediği hususunda susması veya açıkça reddettiğine dair bir cevap vermemesi durumunda hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verilebilecektir. Nitekim, Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 07.12.2010 tarihli ve 234-252 sayılı kararında sanığın, açıkça kabul etmeme yönünde irade beyan etmemesi hâlinde hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilebileceği ifade edilmiştir.
Bu kapsamda; öncelikle hazır bulunan sanığın, hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumunun anlam ve sonuçları hakkında bilgilendirilmesi, bu husustaki iradesinin belirlenmesi bakımından hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verilmesini isteyip istemediğinin sanıktan sorulması ve kabul edip etmediğine ilişkin yapılan açıklamanın duruşma tutanağına geçirilmesi gerekli olup açıkça hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verilmesini kabul etmediğine dair beyanda bulunmayan sanık hakkında, diğer şartların varlığı hâlinde hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilebilmesi mümkündür.
Sanığın hükmün açıklanmasının geri bırakılmasını kabul etmediğine dair beyanı niteliği itibarıyla şahsa sıkı surette bağlı bir hak ve yetkidir. Şahsa sıkı surette bağlı haklar kanunda tek tek sayılmamakla birlikte genel olarak öğretide, kişinin sadece kendisinin kullanabileceği, başkasına devredilemeyen ve miras yoluyla geçmeyen haklar olarak açıklanmaktadır. Evlenme, nişanlanma, nişanı bozma, evlat edinilmeye razı olma ve şikâyetten vazgeçme gibi bu tür haklar insanın kişiliğini yakından ilgilendirdiğinden, bunların kullanılmasına karar verme yetkisi başkasına bırakılmamıştır. Ancak, Yargıtay’ın yerleşmiş uygulamalarına göre, vekil aracılığıyla kullanılabilen şahsa sıkı sıkıya bağlı haklar ancak vekâletnamede bu hususta özel bir yetkinin bulunması hâlinde vekil tarafından kullanılabilir. Bu hakların vekil aracılığı ile kullanıldığı hâllerde ya bu hususta avukata verilmiş özel bir yetki bulunmalı ya da bu yetki bulunmaksızın avukat tarafından gerçekleştirilen işleme hak sahibi sonradan izin vermelidir.
Sanığın, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasını kabul etmediği yönündeki beyan hakkı tıpkı ifade ve sorgu gibi şahsi bir haktır ve sanık tarafından kullanılmalıdır. Sanık müdafisi nasıl ki temsilcisi olduğundan bahisle sanığın yerine sorgulanamaz ise sanığın yerine hükmün açıklanmasının geri bırakılmasını kabul etmediğine dair bir beyanda da bulunamaz. CMK’nın 231. maddesinin altıncı fıkrasının (c) bendinin "Sanığın kabul etmemesi hâlinde, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmez." şeklindeki düzenleme ve aynı Kanun’da, duruşmalarda sanığı temsil eden sanık müdafisinin sanık adına hükmün açıklanmasının geri bırakılmasını kabul edip etmediğine dair beyanda bulunabileceğine ilişkin bir usul kuralının yer almaması, kanun koyucunun hükmün açıklanmasının geri bırakılmasını kabul etmeme yetkisini münhasıran sanığa vermesinin bilinçli bir tercih olduğunu göstermektedir. CMK’nın 226/4. maddesinde ek savunma hakkına ilişkin olarak müdafisinin sanığa tanınan haklardan onun gibi yararlanacağını kabul eden kanun koyucu, sanık müdafisin de hükmün açıklanmasının geri bırakılmasını kabul etmediğine dair bir beyanda bulunabileceğine ilişkin olarak benzer bir düzenleme yapma imkanına sahipken bu yola başvurmamak suretiyle hükmün açıklanmasının geri bırakılmasının kabul etmeme hakkının sanığa ait olduğunu belirtmiştir.
Ceza muhakemesi hukukunda kural olarak kıyas yapılabilmesi mümkün ise de suçta ve cezada kanunilik ilkesinin bir sonucu olarak hak ve özgürlükleri sınırlayıcı hükümler ile yalnızca belli kişi veya durumlar için öngörülen istisnai nitelikteki hükümlerin uygulanmasında kıyas veya kıyasa yol açacak şekilde genişletici yorum yapılamaz. Hükmün açıklanmasının geri bırakılmasını kabul etmeme de yalnızca sanığa tanınan şahsa sıkı sıkıya bağlı haklardan olup vekâletnamede buna ilişkin özel yetki bulunmadığı sürece söz konusu hakkın kullanılması müdafiye devredilemez. Zira şahsa sıkı sıkıya bağlı haklarda hakkın devredilemeyeceğine dair kurala ancak yasal düzenleme ile istisna getirilmesi mümkündür.
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konuları birlikte değerlendirildiğinde;
Taksirle bir kişinin ölümüne neden olma suçundan hakkında kamu davası açılan sanığın, 23.01.2012 tarihli vekâletnameyle kendisine Av. ...’i müdafi olarak tayin ettiği, söz konusu vekâletnamede adı geçen müdafinin "CMK gereğince hükmün açıklanmasının geri bırakılmasını ve ertelenmesini talep etmeye" ilişkin olarak yetkilendirildiği, ancak müdafinin hükmün açıklanmasının geri bırakılmasını kabul etmeme konusunda bir yetkisinin bulunmadığı, Yerel Mahkemece, sanığın katılmadığı 13.11.2012 tarihli oturumda ve hükmün açıklandığı 18.12.2012 tarihli son oturumda sanık müdafisine sanığın yargılandığı suçtan dolayı mahkûmiyet hükmü kurulduğu takdirde hükmün açıklanmasının geri bırakılmasının uygulanmasını talep edip etmediğinin sorulduğu, sanık müdafisinin her iki oturumda da anılan kurumun uygulanmasını kabul etmediklerini belirtmesi üzerine, yargılamanın sonunda “Sanık ... müdafi hükmün açıklanmasının geri bırakılmasını talep etmediğinden CMK 231/6-son maddesi uyarınca hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına yer olmadığı” gerekçesiyle sanık hakkında CMK’nın 231. maddesinin uygulanmasına yer olmadığına dair karar verildiği anlaşılmış olup,
Denetim süresi içinde, kişi hakkında kasıtlı bir suçtan mahkûm olması nedeniyle bir daha hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilemeyeceğine ilişkin düzenlemenin hükümden sonra 28.06.2014 tarihinde yürürlüğe girmesi nedeniyle sanığın adli sicilinde bulunan hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin kaydın, inceleme konusu dosyada hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verilmesine yasal engel oluşturmayacağı kabul edilmelidir.
Diğer taraftan, sanığın hükmün açıklanmasının geri bırakılmasını kabul etmediğine dair beyanının niteliği itibarıyla şahsa sıkı surette bağlı bir hak ve yetki olması, bu nedenle ancak vekâletnamede bu hususta özel bir yetkinin bulunması hâlinde sanık müdafisi tarafından bu hak ve yetkinin kullanılabilmesi, uyuşmazlık konusu olayda müdafiye verilen vekâletnamede sanık hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılmasını talep etme konusunda yetki bulunmasına rağmen anılan bu kurumun uygulanmasını kabul etmeme konusunda müdafinin yetkilendirilmemesi, şahsa sıkı sıkıya bağlı haklarda hakkın devredilemeyeceğine dair kurala ancak yasal düzenleme ile istisna getirilmesi mümkün olup, CMK'nın 231. maddesinin altıncı fıkrasının (c) bendinde müdafinin değil sanığın kabul etmemesi hâlinde, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilemeyeceğinin düzenlenmesi ve aynı Kanun’da, duruşmalarda sanığı temsil eden sanık müdafisinin sanık adına hükmün açıklanmasının geri bırakılmasını kabul edip etmediğine dair beyanda bulunabileceğine ilişkin bir usul kuralının yer almaması karşısında, müdafinin, sanık adına hükmün açıklanmasının geri bırakılmasını kabul etmediğine dair beyanda bulunamayacağı ve söz konusu beyanın bizzat sanık ya da bu konuda açıkça yetkilendirilen müdafi tarafından verilebileceği sonucuna ulaşılmalıdır.
Bu itibarla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itirazının kabulüne karar verilmelidir.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının her iki uyuşmazlık bakımından KABULÜNE,
2- Yargıtay 12. Ceza Dairesinin 09.07.2014 tarihli ve 23236-16921 sayılı onama kararının KALDIRILMASINA,
3- Kocaeli 2. Asliye Ceza Mahkemesinin 18.12.2012 tarihli ve 722-999 sayılı hükmünün; denetim süresi içinde, kişi hakkında kasıtlı bir suçtan mahkûm olması nedeniyle bir daha hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilemeyeceğine ilişkin düzenlemenin 28.06.2014 tarihinde yürürlüğe girmesi nedeniyle sanığın adli sicilinde bulunan hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin kaydın, inceleme konusu dosyada hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verilmesine yasal engel oluşturmadığı ve 23.01.2012 tarihli vekâletnameyle "CMK gereğince hükmün açıklanmasının geri bırakılmasını ve ertelenmesini talep etmeye" ilişkin olarak yetkilendirilmesine karşın hükmün açıklanmasının geri bırakılmasını kabul etmeyeceğine dair bir yetkisi bulunmayan sanık müdafisinin sanık adına hükmün açıklanmasının geri bırakılmasını kabul etmediğine dair beyanda bulunamayacağı, söz konusu beyanın bizzat sanık ya da bu konuda açıkça yetkilendirilen müdafi tarafından verilebileceğinin gözetilmemesi isabetsizliklerinden BOZULMASINA,
4- Dosyanın mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 22.10.2019 tarihinde yapılan müzakerede oy birliğiyle karar verildi.